
Bu Diyar Baştan Başa
Dünyanın ucunda bir gül açılmış, efil efil esen yele merhaba!
Bizde yolcu misafirdir, meymane ûsari‘dir, gelip gider izler bırakarak, anılar toplayarak. Yarın yola çıkıyorum, uzun zamandır düşlediğim değil, hep yaptığım bir şey zaten yola revan olmak. Bu sefer rota geçen seneki Ege Kıyıları Turundaki gibi kıyıdan kıyıya değil Anadolunun bağrına, uluların ulusu Erciyese doğru.
Kartepe eteklerinden fır dolayı Sapanca “denizi” derken bir de bakmışım haritada Eskişehirin yandan, Kütahyanın alttan, Bursanın da yukarıdan ittirmesiyle arada kalmış, yok sayılmış, ilçesinden bile (Bozüyük) küçük kalmış Bilecikteyim; son ver elini üniversitedeyken beş yılımı geçirdiğim, bisiklet tutkumun başladığı Kütahya; buraya gelmişken Aizanoi Antik Kentine uğramamak olmaz, transit geçiş Afyon… Nerede kalmıştık? Mermer ve kaymak diyarını geride bırakıp Akşehirde Nasreddin Hocanın maya çaldığı göllerin serinliğinde Beyşehir Gölüne doğru inip kıyısında yıldızlarla dost olmak. Peşinden obruklarla dolu Konyanın düzünden
Şem’ine yanmaya geldim
deyim Mevlana’yı yâd ederek
kıblem sensin yüzüm sana döneyim
diyerek Hacı Bektaş-i Veli’nin postunu serdiği Nevşehire, güzel atlar ülkesine uzanacağım. Ha, erken varırsam Kayseriye ver elini bulutlarla kardeş Erciyese tırmanacağım. Kimbilir buradan ya Sivas ellerinde sazım çalınır türküsünü bağıra bağıra söyleyip memlekete Erzincana, dağların arasına ya da güneşin en güzel doğup pek de bir nazlı battığı Nemrut dağına uzanırım. Malatya daha iyi bir tercih gibi, âşıkların, ozanların telli Kur’an’ının dibinde niyaz edip
şu benim divane gönlüm
yine hubdan huba düştü
diyerek aşka gelirim.
Kapanışı Ahmed Arif ile yapalım:
Anadoluyum ben tanıyor musun?
Ufak notlar:
- Bu Diyar Baştan Başa: Büyük usta, ozan, sözcüklerin dengbeji Yaşar Kemal’in röpörtaj, söyleşi, anı ve gezi gözlemlerinden oluşan Anadolunun nehir romanları serisidir. Usta, o bildik tasvirleri, gözlemleriyle 1950-1965 yılları arasında Anadolunun dört bucağından olmasa da gidebildiği her köşesinden öyküler anlatır.
- Şem’ine yanmaya geldim: Şems her ne kadar günümüzde popüler olsa da bazı ticari taksi mantığıyla yazanlarca ister Sufî ister Alevi inancında olsun kutsaldır, ışıktır, aydınlıktır, Allaha karşı yakarış, aşktır. İnanmış adam Şah Hayati, aşkla yoğrulmuş kalemi…
- Kıblem sensin yüzüm sana döneyim: Aşkı tarif etmenin en güzel yolu Pir Sultan Abdal’ın asırlar öncesinden günümüze uzanan dizelerinde saklı; Abdal olan yürür bu yolda! Hû gerçeğin demine!
- Şu benim divane gönlüm yine hubdan huba düştü: Aciziyetin izharı olan bu dizeler Aşık Kul Yusuf’un yüreğinden damlamıştır. Tamamını kuru gözlerle, çırpıntısız yürekle dünlemek imkansızdır.
- Anadoluyum ben tanıyor musun? Türkçenin en çilekeş, en emekçi, yüreği kül elenmemiş şairi Ahmet Arif’in Nuh peygambere beşikler vererek başladığı şiirini hangi yürek sızlanmadan dinleyebilir ki? Gör ve sev birbirini, asla yitirme umudunu.
- Merhaba! Gelen güle, misafir edene, gülene, ağlayana, fıkaralıktan ölse de kalbi umut içinde parlayana…
Ufak notlar kısmı bize büyük ufuklar olmuş yahu…