TdF2016: Bir gün sonra
Bundan tam 24 gün önce şu satırları yazmıştık: “Toplam 23 gün (21 yarış, 2 de dinlenme günü dahil) sürecek 3535 km uzunluğundaki mücadelenin sonunda 198 pedal Maillot Jaune, yani Sarı Mayo için savaşacak, ancak sadece birisi kazanacak.”
Evet, 3535 km yol kan, ter, acı, gözyaşı ve hepsinin sonunda başarmanın mutluluğuyla pedallanarak Mont Saint-Michael yarımadasından başlayıp Champ-Elysees, yani Zafer Takı Meydanında sona erdi.
Chris Froome ve takımı Team SKY kurulduğundan beri Le Tour’u domine ederek yeniden sarı mayoya ulaşırken bunun birkaç yıl daha böyle süreceğinin de sinyallerini verdi. Zira, takımın devasa bütçesi, neredeyse 25 milyon Sterlin, her istediğini yapmalarını sağlıyor… Demek isterdik, ancak takımın yüzü hâlâ diğer iki büyük turda, La Vuelta a Espana ve Giro d’Italia, gülmüş değil. Bütçe sadece Fransada iş görüyor. Peki ya Froome? Şüphesiz kendisi de bu durumdan rahatsız ki, kötü talihini ilk önce iki kez ikinci olarak tamamladığı La Vuelta’da denemek istiyor. Belki de bu gözler, uzun zaman sonra ilk kez Le Tour ve La Vuelta dublesi görür?
Ancak şurası bir gerçek ki, Froome herkesi şaşırtan bir profil çizdi bu turda. Powermetresine bakarak başını bir sağa bir sola sallayıp da pedal çeviren 186 cm boyundaki İngiliz çoğu kez rakipleri kadar agresif, heyecan verici, panache, çılgın ataklar yapan birisi olmadı… Ta ki, bu Le Tour’a dek. Her şey kaçış grubuna bırakılacağı tahmin edilen 8. Etabın Col de Peyresourde tırmanışının son metrelerine dek normaldi. Zirveden toplu halde geçen peloton inişe hazırlanırken Chris Froome bir anda, daha önceden de çalışılmış olduğu belli olan atağını yapıp Bagnères-de-Luchon kentinde biten 8 km’lik inişi kadrosunun üzerine yatarak, bu halde pedal çevirerek, mermi misali inip de etabı kazanmasıyla tekrardan gerçeğe geri döndük: Sarı Mayo Parise tek çıkmamak üzere Chris Froome’un sırtındaydı artık. Sonrası ise Team SKY’ın tek bir fire dahi vermeden 8. Etaptan Parise dek domestik nasıl olunur, takım çalışması nedir, lider nasıl korunur, tempo nasıl verilir derslerinden ibaret bir seyir idi ve biz, başarıyla mezun olduk. Arada tabii ki Froome’un tek başına verdiği dersler de vardı:
- Ufak adımlarla da zafere ulaşılır: Montpellier kentinde sona eren ve çapraz rüzgarlar yüzünden pelotonun paramparça olduğu bitmek bilmeyen, kağıt üstünde kolay sele üstünde zor 162 km uzunluğundaki 11. Etabın son 12 km’sinde Peter Sagan’ın atağına cevap verip, üstüne bitiş çizgisine metreler kala sprinte kalkması…
- Bazen pedallamak yetmez, koșmak gerekir: Mont-Ventoux zirvesindeki “adam uçuran” şiddetli rüzgarlar yüzünden 6 km aşağıya, ormanın henüz bittiği yere, Chalet-Reynard geçişine alınan 12. Etapta Thomas de Gendt zafer pozu verip de bitiş çizgisini geçmişken zirveye çok az kala ataklar başlamış, favoriler birbirlerini silkelemeye çalışırken görüntü alan moto-kamera bir seyirciye çarpmamak için aniden durunca Richie Porte, Bouke Mollema ve Chris Froome üçlüsü motora çarpıp yere düşmüştü. Sonrası kaos ve sarı mayonun zirveye doğru bisikletsiz koşması… Baştan aşağı zafere ulaşma hırsı ve gururu o kadar işlemişti ki Froome’un bünyesine bisikleti olmadan zirveye doğru 1 dakika kadar koştu. Zafer insanın gözünü kör de eder, bilincini sarhoş da… Hangisini yaşadı bilmiyoruz ama sarhoşluk olmadığı kesin!
- Ayakların yerden kesilse dahi kalk ve devam et: Uluların ulusu Mont-Blanc dağına tırmanarak bitecek 19. Etabın son inişi… Etabın yarısında hava kararmış ve sağanak yağmur şartları zorlaştırmışken pelotonda kaza üstüne kaza oluyordu. Pierre Roland, Bauke Mollema derken Domancy inişinde bir anda sarı mayoda kendini yerde buldu: Froome, sağ tarafı kanlı yara-yanıklar içinde olmasına karşın takım arkadaşı Geraint Thomas’ın bisikletine atladığı gibi hem fiziken hem de mental olarak rakiplerine güçsüz ve yaralı görünmemek adına Mont-Blanc ile yüzleşmek için domestiklerinin, Mikel Nieve ve Wouter Poels, bitmek bilmeyen desteğiyle pedallamaya devam etti ve çok az zaman kaybederek rakiplerine etabı tamamlıyordu. Asla pes etme! Yaralı olsan bile daha ne kadar kötü olabilir ki?
Podyumun ikinci basamağında ise Mont-Blanc zirvesinde sona eren 146 km uzunluğundaki 19. Etapta yağmur altında müthiş bir etap zaferine uzanan Fransız genç yetenek Romain Bardet yer alıyor. Etaba başladığı zaman genel klasmanda 5. sırada yer alan Bardet günün sonunda kahramanca mücadele ederek günü genel klasmanda ikinci olarak bitirecekti. 31 yıldır, Bernard Hinault’un 1985 yılındaki zaferinden beri Tour de France şampiyonu çıkartamayan Fransızlar bu payeye en son 2014 yılında çok yaklaşmışlardı: Üçüncü büyük turunu kazanmanın gururuyla podyumun zirvesinde gülümseyen Nibali’nin sağında ve solunda iki Fransız yer alıyordu: Jean-Christophe Peraud (AG’R La Mondiale, 2014) ve Thibaut Pinot (FDJ.fr, 2014). Kariyerinin henüz başında yer alan 25 yaşındaki temiz çocuk Romain Bardet’in tecrübe kazanması için önünde uzun seneler var. Kendisini nasıl geliştirdiğini görmek için geçen sene Le Tour’da kazandığı 18. Etaptan bugüne bakmak yeterli; gelecek şimdiden onun!
Ve Nairo Quintana… Katıldığı üç Fransa Bisiklet Turunda da podyum görmenin mutluluğuyla basamaklara çıksa da sevenlerinin aslında kalbi buruk; zira beklenen atak hâlâ gelmiş değil kendisinden. 2013 ve 2015’de ikinci, bu sene de üçüncü olarak Le Tour’u tamamlayan Quintana hepimizin beklediği o atağı geçen sene 20. Etapta Alpe d’Hüez tırmanışında yapmış, hemşerisi Winner Anacona’nın tekerine tutunarak uçarcasına pedalladığı zirvede zaferi bir Fransız Thibaut Pinot’a kaptırsa da Chris Froome ile arasındaki zaman farkını azaltsa da yeterli olmamıştı, çünkü Le Tour ertesi gün bitmiş, kendisi podyumu ikinci sırada tamamlamıştı. Bu sene sürekli temkinliydi, ne hissettiği, ne çektiği, ne düşündüğü belli olmayan yüz hatlarında biz sürekli bir atak, sürekli silkeleme operasyonu bekledik ama olmadı, istediklerimiz Quintana’nın pedallarında gerçeğe dönüşmedi. Birkaç cılız atak denemesi olsa da Team SKY her zamanki gibi gitmesine izin vermedi. Geçen sene Hollandanın Zélande etabındaki çapraz rüzgarlar, bu sene de hastalık ve alerjisi derken Quintana yine Froome’un gölgesinde kaldı. Samuel Backett’in sözü tam da Quintana için şimdi: “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.”